Günah Tohumları

Yayınlandı: 02/04/2024 / Sıradışı

Mezapotamyanın iki nehir arasındaki tarihsel serüveni bir çok insan için bataklık gibidir. İçine girdikçe batılan bu bölgede  batı  insanı hiçbir araştırma yapmadan öngörüleri ile insanoğluna tarih yazmıştır.

Bölge batı insanın oluşturmuş olduğu yeni düzen içerisinde dünyanın bilinç dışına atılarak, Latince deyimle “ Hic sunt leones”  orada Aslanlar var aldırmayın söylemleriyle dünya kamuoyuna telkinler vererek bölge kültürünün üstünü kapamışlardır.  Ta ki kendilerine yaratmış oldukları tarih sorgulanmaya  başlanılıp kökenlerinin olmaması sonucunda  , bu bölgede yaratılmış olan Babil, Asur, Sümer gibi parlak imparatorlukları inceleyerek batı kültürünün temellerinin burada atıldığı propagandaları ile gündemi bir müddet daha soğutmuşlardır.


Ve dahası batının Tinsel yazgısının bu bölgede hazırlandığına inanmakta güçlük çekeceklerdir.  Anlaşılır ve parlak Yunan bile bu bataklığın etkisinde kalmıştır. Batı kültürünün doğu kültürlerini anlayamayan  anlayamamsının sebebi kültürlerinin insanoğlunun bir evrimi olmayıp jenerik olarak hazırlanmasından kaynaklıdır.

Kuzeyde Asur , güneyde Babil  ülkesi ve yine kuzeyde Akad ve yine güneyde Sümer   coğrafyaları derinden etkilemiştir. İ.Ö 6.300 doğru ilk dokumacılık ,yine iki yada üç yüzyıl sonra vahşi sığırlar evcilleştirilerek insan süt içmeyi öğrendi.3700 ‘e doğru Sümer ‘de ilk site devletler kuruldu. Ardından mühür kullanıldı , 3400’de tüm zamanların en büyük keşfi tekerlek kullanıldı. 3100’e doğru insan zekasının en eşsiz keşfi sözcüklerin ve bilginin ölümsüzlüğü sağlandı. Bronz çağı sona ermeden Gılgamış Destanının üç bin satırı Ninova’da , Sennakherib ve Asurbanipal kraliyet kütüphanelerinde bulunan on iki tablete kaydedildi.

Böylece dört bin yıl boyunca tüm insanlık yalnızca dostu Enkidu’yu seven yarı-tanrı Babil kahramanı Gılgamış’ın , kendisine aşık olan tanrıça İştar, yani Sabah Yıldızı’nın ısrarlarını reddettiğini bilmektedir.

Enkidu

“Enkidu öldüğünde büyük Gılgamış’ın acısı patlak vermişir ;

Enkidu , dostum , küçük kardeşim , çöl panteri,

Benimle birlikte aslanları öldüren dostum,

Benimle birlikte güçlüklere göğüs geren dostum ,

Yazgısı onu yakaladı;

Onun üzerinde altı gün altı gece ağladım…”

Ve kahraman , Ölüler Okyanusu üzerinde bizzat ölümle karşılaşmaya karar verir. O zaman , kutsal meyhaneci  Siduri Sabitu onu, aklını başına toplamaya ve insan varlığının sınırlarını göstermeye çalışır. Boşunadır tüm bu çaba ; Gılgamış insan dayanıksızlığının bilinciyle geri döneceği öte dünya’ya doğru yola çıkar.Ölüler Okyanusunun ötesinde , Mutluluk adasında , yerlerin efendisi Utanapiştim , Gılgamış’a kahramanca ayrıcalıklarının tanrıların katışıksız bir bağışı olduğunu , ne bir fetih nede yeteneğin ödülü olduğunu öğretecektir.  İlahi adaletsizlik birkaç dizede anlatılır ;

“ Güçlüler güçlerini şansa borçludurlar ve diğerleride şanssızlıklarına”

Üstünlük bildiren sıfatların hepsi Gılgamış Destanında toplanmıştır. Başeğmez erkekliğin bu destanı insanlığın tanıdığı ilk şiirdir ve Homeros’ un insanın yazgısına meydan okumasını tanımlamak için kıyaslanabilecek tek şiirdir. Ölüm anlamına gelen kötülüğün varlığı , bu destanda umutsuzluğun çarpıcı bir yanımını esinler. Fakat Mezapotamya’nın daha o zamandan üstün güçlerin oyuncağı olduğunu bildiği doğrudur, çünkü Gılgamış ‘a Utanapiştim ‘in anlatacağı , Tanrıların Deliliğinin Unutulmaz Gösterisi Tufanı görmüştür.

2000 yılı civarıan düşen çivi yazısı metinlerinde anlatılan bu felaket , eski yerleşim tabakaları üstünde arkeologlar tarafından saptanan sellerin bıraktığı balçıkların gösterdiği gibi gerçekten olmuştur.

Dönemin topluluklarına göre , ardından hikayeyi eskatolojik hedeflerle yeniden  düzenleyen İÖ VIII ve VI yy. İbranilerine göre felaket evrenseldir. Çünkü Mezapotamyanın büyük bölümü sular altında kalmıştır, fakat efsanede aktarıldığı şekilde su yüzüne çıkmış topraklar asla sular altında kalmamıştır.

Tufan yada tufanlar mezapotamyada yaşayanlara tanrıların insan soyunun dostları olmadığını öğretmiştir. Yine çok eski dönemlerde Mezapotamya’ya girmiş Samilere göre tanrısal düşmanlık düşüncesi , özellikle Mezapotamyalıların tasarladığı kuşku götürmez.  Daha sonra bölge kültürünü öğrenen İbraniler teolojilerine katlanabilir kıskanç ve kinci bir tanrı imgesi dahil edeceklerdir. Bu bölgelerde tanrı hiç bir zaman Yunan ‘daki Zeus gibi sevimli olmamıştır.

Sümerlerin kökenleri hakkında net bir açıklık yoktur. Fırat’ın doğu tarafından geldiklerini düşünebiliriz , çünkü efsanelerinde Der in Ashunak ; bu şehir gerçekte var olmuştur, Bağdat’ın kuzeydoğusuna kırk kilometre kadar mesafedeki bugünkü Asmar yakınlarında izleri bulunmuştur. Dilleri Hint-Avrupa dili değildir.  Bu tarih oldukça karmaşık ve şaşırtıcıdır. Ur krallığından Mezapotamya’yı bir eyalete indiren İran hakimiyetine kadar hanedanlar birbirini izlerken sınırlarda değişir. Sümerin ardından  sami hanedanı olan Akad’lar gelmiştir. Ardından Akad’ların yıkılmasından sonra Guti hanedanı egemen olmuş ardından III. Ur hanedanı denen yine bir Sümer hanedanı gelmiştir. Sonra yine krallık ikiye bölünmüş Ur imparatorluğu çöktüğünden Sami kralları babil ülkesine , Asurlular Asur’a yerleşmiştir. Babili Hamurabi imparatorluğu birleştirir , ardından imparatorluğun yıkılmasıyla Asur ve Babil düşmanlığı yeniden başlar.

Medler Asur’u fethetttiklerinde Asur hanedanı zafer kazanmış gözüktü. Eski imparatorluk , Medler ve Kalde hanedanı olarak parçalandı ve İncil’deki Nebukadretzar adıylada tanınan II. Nabu-kudurri usur bu hanedanlığın en önemli temsilcisi olmuştur. Babil , bir Pers eyaletinden başka bir şey değildir ve İÖ 330’da İskender bölgeye girdiğinde Babilde yüzyıl önce Heredot tarafından anlatılmış büyük Ziguratın harabelerinden başka bir şey bulamamıştır ;

Büyük Babil , dünyanın tüm fahişeliklerinin ve çirkinliklerinin koruyucusu ”

Tanrı halkının kanıyla sarhoş Babil artık çölden başka bir şey değildir. I. yy Yuhanna’nın kinci ve kehanet içeren şiirini yazdığı dönemde Babil sadece bir eyalettir.  Ancak yahudiler hatırlarlar ki , İÖ 598 de Nabukodonosor , Kudüs kuşatmasını başarıyla sonuçlandırmış , Yahuda Kralı Yekoyakim’i Babil’e tutsak götürmüştür. Yine 587’de kukla Sedekias’da isyan etti ve Babilliler geri gelerek çok daha fazla yahudiyi savaş esiri olarak Babil’e götürdüler. Yahudiler bu dönemde Akdin geçerli olup olmadığını sorgulamaya başladıkları ve Tanrının hala yanlarında olup olmadıklarını kendi kendilerine sormaya başladıkları dönemdir.

Babil sürgünü sırasında Yahudi lanetini kışkırtacak bir çok özellik vardır. Bunların en önemlisi bir çok tanrıya tapılıyor olmasıdır.  Mezapotamya tanrılarıyla ilgili olarak rasyonel bir sınırlama yapmak imkansızdır. Bu panteoonun belli başlı tanrıları ;  Gök yüzünün efendisi ve diğer tanrıların babası Anu , ana tanrıça olmasına karşın bekar olan Nintu , göksel bakire İnanna ,  yeryüzü tanrısı Enlil ve eşi Ninlil ,  Sümercede Enki denen su tanrısı Ea ve eşi Damkina , yani üç çift ve bir anlamda yönetici. Yine bu tanrıların adları ve sıfatları tapınma yerlerine göre değişkendir , Nintu ‘nun kırk kadar ismi vardır.

Sümerler için Yeryüzü Kraliçesi , Babilliler içince Ölüler Ülkesi kraliçesi demektir. Ancak Aruru yada Hamilelik Tanrıçası  daha basit olarak Mama denir. Dişil yaratıcılık ilkesinin antik örneği Mama , anaerkil bir toplumun yansısı olan bir anlayışın sonucu olarak bir erkeği Kilden yaratmıştır.

Tanrıların sayısı  süreç içerisinde  öneli ölçüde azalmıştır , Yaratılış Destanı İÖ 1200 yılına doğru altıyüzden fazla tanrı saymaz. Antik dinlerde olduğu gibi kimlikler birbiri üstüne girmiştir. Örneğin Nintu ve İnanna aynı öz niitelikleri taşıyarak tanrıların insanlığı kötü muamele etmesinden bu iki tanrıça vasıtasıyla kurtululurlar. Yer yüzünde olduğu gibi bağışlama kadın işidir. Ezeli olarak suçlu insanlığı kurtarmak için aracılık eden tanrıçaların işleri zordur.

Marduk , başlangıçta Sümer tanrısı Amar-Utuk , yani Güneş-Tanrı’nın kalçası , İbranileriin Merodach’ı , Babil şehrinin ve imparatorluğunun varisi olan ve yargı ve ilkbahar ışığı olan Marduk , simgesi bizim Jupiter dediğimiz yıldız ve Ejderha-Yılan Muhussu ‘dur.

Mushussu

Marduk doğduğunda yüce evren tanrısı Anu’nun torunu ve evrende düzeni inşa etmesi gereken kahraman – Gılgamış, Herkül, İsa prototipidir.  Anu tahtını kaybettiğini hissederek öfkelenir. Böylece , dört rüzgarla dişi deniz ejderhası , tüm yaşamın yaratıcısı ve cehennem ırmağının tanrıçası Tiamat’ı bu isyanlara karşı kışkırtır ;

Karşı konulmaz silahlar yaptı, dev-yılanlar doğurdu

Sivri dişli acımasız çeneli

kan yerine vucutlarını zehirle doldurdu

öfkeli ejderhalara korku giydirdi

onları itişamla taçladı ve onları tanrılara eş kıldı

kim görse onları korkudan düşüp kalır

en ön safta , geri çekilmekten sakınırlar

yedi başlı yılan bashma’yı  Kızıl ejderhayı ve Lahamu’yu o yarattı

dev aslanları , ateş püskürten köpekleri ve akrep-insanı

fırtınaların kötü yürekli iblislerini , balık-insanı ve kusarikku’yu

Sümerler ve dengi Samiler , Mezapotamyalılar kendi tanrılarını bir korku imgesi haline getirmişlerdir. Yahudi tanrısıda bu epik Babil  soluğundan kaçamamıştır. Yahudi tanrısının kendi on emiri haline getirdiği Hamurabi yasalarından başkakitaplarının ilki kabul edilen Yaratılış’ ta Enuma Eliş epiğini kopyalamıştır.

Enuma Eliş I, I-16

Yukarda gökyüzü yokken , aşağıda yeryüzü adlandırılmamışken , tanrıların doğacağı esas Apsu, doğurgan Mummu ve onların hepsini doğuracak olan Tiamat , bütün sularını tek bir suda birleştiriyorlardı.

Yaratılış I , 1-2

Başlangıçta tanrı gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu ; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı ; ve tanrı’ nın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.

Mezapotamya tanrıları insana hizmet eden ilk tanrılardır. Bölgenin çalkantılı tarihi boyunca bir tanrının devlet veya siteler tarafından benimsenmesi bir çok kez ad ve cinsiyet değişikliklerinide beraberinde getirmiştir. Gelecekte Astarte , ardından Afrodit olacak olan İştar başlangıçta Erkek bir tanrı olduğu , Venüs gezegeni tanrısı Arap Açtar ‘ın Mezapotamya’ya ithalinde niçin dişi olduğu bilinmemektedir.

İki büyük mit tüm teolojik mozaiğe hakim görünmektedir, bunun içinde her ilke kendi karşıtlığına bağlıdır.

Birincisi yaz ve sıcağın yöneticisi Nergal’in aşağı dünyadan bir tanrıçayla , cehennemlerin tanrıçası Ereşkigal ile evlidir. Oldukça gürültülü bir evliliktir bu. Tanrının emriyle yer altına inmiş Nergal   kızdırdığı Ereşkigal’den özür dilemeye gelmiştir, cehennemi bedeninin güzelliğiyle baştan çıkararak kendini onunla ” Erkeklerin ve kadınların yaptıkları şeyi ” yapma arzusuna kaptırır. Bu işte oldukça iyidir, o gittikten sonra Ereşkigal iki gözü iki çeşme ağlar.

Nergal , zevklerimin sevgilisi

Onunla birlikte zevk alacak kadar yeterince boş zamanım olmadı

Aşktan deliye dönen Ereşkigal , Nergal’i yakalamak ve tekrar kucaklamak için tanrılara bir haberci – Namtar‘ı  gönderir.

Git , Namtar , Anu, Enlil ve Ea ile konuşmalısın

Anu, Enlil ve Ea ‘nın kapısına sür yüzünü

De ki onlara , cocukluğumdan beri ben

Diğer kızların tanıdığı zevki tatmadım,

Cocukların oyununu bilmedim

Bana gönderdiğiniz ve beni hamile bırakan tanrı, yeniden yatsın benimle

Geri gelsin bu tanrı ve geceyi geçirsin benimle sevgilim olarak

Bu ateşli aşk söylevi yaparak göz yaşı döken bir kadının söylemleri değildir , Aynı zamanda Haberci Namtar şu mesajlada görevlidir ;

Ölüleri dirilteceğim ve canlıları  kemirecekler

Yeryüzünde ölüleri canlılardan kalabalık kılacağım

Gılgamış destanında, güzel Gılgamış kurlarına direndiğinde İştar tehditlerine benzer bu.  Gılgamış direnmiş Nergal isteklere boyun eğmek durumunda kalmıştır. Gökyüzünden cehenneme götüren merdivenlerden iner, kötü bir ruh hali içindedir. Yedi kapının bekçilerini teker teker yenerek taht salonuna erişir. Ereşkigal’i saçlarından yakalayarak sürükler , o sırada Ereşkigal evlenmek için ona yalvarmaktadır ;

Benim eşim olabilirsin, ben de senin eşin,

Sana bırakacağım

Büyük toprakların krallığını ! Eline vereceğim

Bilgelik tabletlerini ! Efendi olabilirsin,

Ben de  Efendi

Nergal tükenir ve karanlık aşığını kucaklar. Tahtını onunla paylaşmayı kabul eder. İlk günah kavramı burada mevcuttur, tümü de Ataerkil sistemlerde türeyen vahiyli dinlerin temelindeki kadın düşmanlığı gibi cinsellik günahın taşıyıcısıdır , Ereşkigal ilk büyük baştan çıkarıcı Havva‘nın atası , aynı zamanda Adem’in ilk gerçek karısı olan Lilith’in atasıdır.

Anlamlı ikinci mit , insanın yaratılış mitidir ;

İnsan eski bir tanrının Kingu’nun kanından doğmuştur. Kingu baş cin olmuş ve evrende düzensizlik yarattığından dolayı Marduk’un emriyle ölüme mahkum edilmiştir.  Kingu salt kötüdür, dolayısıyla kötülük insanın tenindedir. İnsanın bu kötü doğasını gösteren anlatılar mezapotamya metinlerinde bolca bulunur.

İnsanın yıkıcı doğasını şiir ve mizah tam anlamıyla saklamayı başaramasada ikiside mezapotamya kültürlerinde fazlasıyla bulunur. İlki yaratılış anlatısından beri mevcuttur.  Güneş ve Babil Tanrısı Marduk dişi bir ejderhayla karşı karşıya gelir; Tiamatla , Tiamatın her şeyin anası, tuzlu su tanrıçası ve tatlı su tanrısı Apsu‘nun eşi olduğunu belirtmek ilginçtir. Tiamat ve Apsu tanrılar doğurmuşlar bunların gençliği oldukça gürültülü geçmiştir.

marduk ve  tiamat

Bir Cumartesi akşamı çocuklarının kavgalarından bıkan Apsu’nun talep ettiği çocuk öldürmeyi tartışırlar. Bu durum tanrıların kulağına gider. Tiamat karşısında göksel güçlerin davalarını savunmak için seçilen Marduk savaş arabasıyla yola çıkar. Onun geldiğini gören cadaloz kadının 12 müttefiki kaçar. Marduk düşmanı dişi Ejderhayı ışıktan bir ağla yakalar, ağzından fırtına saçar ve oklarıyla onu deler. Cadolaz öldüğünde bedenini uzunlamasına parçalara böler ve benekli sırtını yukarıya doğru fırlatır böylece gökkubbeyi yaratır. Yardıma gönderilen Kingu bir kavga sırasında marduk tarafından öldürülür.

Mizah duygusunun işlendiği bir başka kozmogonide Soğuk su tanrısı Enki , Marduk’ un babası olacaktır. Derin suların annesi Mammu tanrılara dayatılan çalışmadan şikayetçi olur. Bunun üzerine Enki çalıştırılacak kuklalar yaratmalarını önerir. Bunun için yer yüzü ile derin sular arasından getirilecek Kil’e ihtiyaç vardır. Nammu‘nun bedeninden çıkarılması gereken bu Kil kuklaların kalbini yapmaya yarayacaktır. Sekiz tanrıda bu göreve yardım ederek insan soyu yaratılır.

İş burdada bitmez, Enki başarısını kutlamak için şölen verir ve bu şölende çakır keyif olarak Enkiye ; İnsan bedeni yapmak neye yarar ben rahat rahat yaparım zaten der. Kocası ; yapın o zaman yaratacağınız insanoğluna yer bulacağıma söz veririm der. Ninmah işe koyularak bir Hadım , bir kısır kadın ve dört sakat yaratır. Enki bunlara toplumda rol verir. Hadımı memur, kısır kadını nikahsız eş yapar, sakatları ne yaptığı bilinmemektedir. Sonra oyuna dahil olarak rolleri değiştirir. Ciddiyetle başlamış yaratılış bir içki alemiyle acımasız toplumsal bir olaya dönüşmüştür. Kötülüğün ürünü olmadıkları zaman insanlar sadece tanrılara hizmet etmek için yaratılmışlardır.

Son Ur hanedanı ve Larsa ve İsin kralları döneminde Büyük Sümer yenilenmesinde karmaşık ayinler düzenlemişlerdir. Kamusal ibadetlerin yetmediği yerde Sümer dini , özel olarak söylenen pişmanlık duaları öngörüldü. Dahası bir rahiple birlikte söylenen övgü, günah çıkarma ve şefaat mezmurları uygulaması yapıldı. Günah çıkarma uygulaması tarih sahnesinde ilk kez yapıldı.

Sümer dini vahiyli dinlerin , özellikle yahudilik ve Hristiyanlıkla çarpıcı benzerlikler gösterir. Ana hatları İran’da çizilen Şeytan anlayışının temel şeması burasıdır.

Teolojik olarak Sümerler ve Samiler başlarına gelen felaketlerin büyük kısmının İblislerin suçu olduğunu kabul ediyorlardı. İblisbilim dinlerinin önemli bir parçasıdır. Mezapotamyalılar hala İblislerle dolu çok tanrıcılığı uyguluyorlardı. Bunlar kedi, köpek , kuş, koyun gibi hayvan başlı yarı insan canavarlardı.

Mezapotamyalılara göre tanrıların birleşmesi pek mutluluk getirmez. Çünkü üçüncü bir İblis , yazgı İblisi Namtar , yeryüzünün efendisi tanrı Enlil ile Ereşkigal ‘in habercisi yukarıda gördüğümüz ve insanlara ölüm getirmekle görevli cehennemlerin dişi efendisinin oğludur. Bu tüyler ürpertici oğullar tanrıların acı zehiridir ve yer altında doğarlar. Cehennemler giderek daha net bir şekilde  Yahudi Gehenne’ den başlayarak  dinlerdeki yerlerini alır.

Varsayılanın tersine günah kavramı vahiyli dinlerden çok öncedir, ilk kez Sümer dininde oryaya çıkmıştır.Nergal ve Ereşkigal tarihlerinde açığa çıkarılan ilk Günah kavramından çok daha önce.  Ahiret mutluluğu (selamet) din adamlarının , yani büyücülerin yada aşipu!ların müdahalesine bağlıdır. Buradaki selamet kavramını Hristiyanlıktaki anlamıyla algılamamız gerekir, burdaki büyücü veya din adamının görevi fiziksel iyileşme değildir.

Asur ve babil dinlerine göre insanlar iblislerin ezeli igametgahını oluştururlar. Her insana , doğumundan itibaren koruyucu bir tanrı daha sonra falancanın tanrısı diye adlandırılacak ve erdemi ölümlüyü aşacak özel bir tanrı verme zorunluluğu buradan gelir.Bu tanrı ölümlüde yaşar. Fakat günah işlendiğinde onu terk eder , böylece yerini İblislere bırakacaktır.

Sümerden Asur’a mezapotamya rejimleri zorba rejimlerdir. Kesin bir ritüeller ve törensel davranışlar toplamı devletin her kademesine hakimdir. Her yazışmada Kraliyetin her şeye kadirliği okunur.  Örneğin Sargon’a gönderilen bir mektupta ;

” Ben evde doğmuş bir köle , efendim kralın hizmetçisiyim. Gördüğüm ve işittiğim her şeyi efendim krala rapor ederim, efendimden hiç birşey saklamam.”

Bu mektubu gönderen taşra valisidir. Asurbanipal’ın tahta çıkışında Kurbanların bağırsaklarını inceleyen bir kahin olan Marduk-Şumu-Usur ;

” Bir düşte Asur efendimin bilge büyük babasını çağırdı. Kral , kralların efendisi bir bilgenin ve Adapa’nın soyundandır.Sen , Apsu’nun ve tüm derin bilginin bilgeliğini aştın. “

Kral sadece cevresinde bulunan insanlara etkili değil onların çocukları üzerindede söz sahibidir. Bu ilkel dönem despotizmi ne kadar paradoksal gözüksede özgürlüğün en iyi dostudur. Çünkü yine de, bireyin bahtının beşikten mezara miras aldığı alışkanlıkların sarsılmaz cenderesinde akıp gittiği vahşi yaşamın görünüşteki özgürlüğü ndense en zorba koşullarda yazgıya biçim vermek daha fazla özgürlüktür.

Mezapotamya krallıkları , Sümerden itibaren dar anlamda politik nedenlerle , birey bilincinin özel alanında bile kölelik ve aşağılanmayı vurgulayan dinleri ürettiklerini saptamak gerekir. Mezapotamya dışında hiç bir bölgede birey bu noktaya indirilmemiştir.

Mezapotamya bireyi ezmek için ve daha kötüsü birey kendi ezilişini doğrulasın diye Günahı keşfetmiştir , süreç içerisinde İran Şeytanı icat etmiştir. Artık tek tanrıcılığın yatağı hazırdır , geriye kalan tek şey o yatağa uzanmaktır.

Mısır dini imgelemi ve edebi imgelemi en fazla kışkırtılmış olan dinlerden biridir. Ortodoksin düşüncenin olgunlaşmamış fikir yanlılarının en önemli tezlerinden biri  tek tanrıcılığın , XVIII hanedanın ünlü firavunu IV. Amenhotep yada ilk hanedan adıyla IV. Amenofis , kendine verdiği adla Akhenaton , XX yy medyatik ve entellektüel ve romanesk mitolojinin gözde figürlerinden biridir. I.Ahmosis’le başlayan Yeni İmparatorluğun en muzaffer hanedanıdır. En mistik-medyatik temsilci olan Akhenaton İ.Ö 1375’ten yaklaşık 1352 ‘ye kadar hüküm sürmüştür.

Bu modern mitolojiye göre IV Amenofis iktidara geldiğinde , tüm Mısır panteonunun yerine tek bir tanrıyı ; Güneş Tanrısı Aton’u geçiren bir vahiy geldi. İnsanlığın başlangıcından beri değişmez kaderi olan tek tanrıcılığın ilk habercisi solgun güzel Nefertitinin eşidir.  Nefertiti ve Akhenaton ile birlikte bahtsız delikanlı Tutankhamon batının en fazla mürekkep harcadığı şahsiyetlerdir.

Nefertiti – Akhenaton ve Çocukları

Çeşitli yerlerde ona takılan maskeler arasında en anakroniği barışcı bir mistiğin maskesidir. Mistik belki ama barışcı kavramı tamamen yanlış olmanın ötesinde çağımızdan ondört yüzyıl öncesi için şaşırtıcı bir kavram ve sıfatlamadır.

Akhenaton’ a tek tanrıcı dendi …hatta kısmen Hristiyan , ender olarak teoriden yoksun olarak Yahudi düşüncesine temel arayan Sigmund Freud , Mısır Prensi adlı çalışmasında Musa’ya tek tanrıcılığın vahyinin geldiğini ve İbrani halkına bunu ilettiğini ileri sürdü. Halbuki Tevrat okuyan birisi için belirli döneme kadar çoklu tanrının varlığının kabul gördüğü aşikardır.

Peygamber gibi tektanrıcı yönelim, eşinin güzelliği ve vahyinin Musa’ ya aktarılması , atom bombası , uçan daire fikirleri gibi bir çok bileşim Mısır’ın aydınlığından ödünç alınarak düzemece teslisler yaratılmıştır. Akhenaton’un , Yehova’nın kavramsal babası olduğunu desteklemek için Akhenaton’un kendi yarattığı bu yeni tanrıya olan şiirini alıntılarlar ;

”  Senin ışıkların ! Herkese değiyor…Aşkının ikiz Ülkesini dolduruyorsun, sen onlar için uyandığında insanlar yaşıyor…Gökyüzünde senin doğman için, kendi yaratılışını seyreylemek için gökyüzünü uzaklaştırdın, sen Tek’sin , fakat sende milyonlarca yaşam var. “

Akhenaton, Mısır panteonunun yerine Aton’u geçirmiş ve bu devrim Mısır üzerinde bir bölümün başında anılmaya değer, çünkü bir tek tanrının icat edilmesi mantıksal olarak tek bir gerçek karşıtı öngörür.Eğer durum buysa İ.Ö 14 yy. İranda ki resmi doğumundan da sekiz yüzyıl önce Şeytan‘ımızla karşılaşmış oluyoruz.

Tamamen barışçı ününü hemen çözümleyebiliriz ; Akhenaton otoriter bir hükümdardır ve döneminde askeri seferler hız kesmemiştir. Bir süre önce bulunan Karnak kabartması , yabancı bir düşmanı yere seren krala pala ve gürz uzatan kursun iyiliksever küçük ellerini gösterir , diye yazar Traunecker.

Genelleştirmeler içinde geriye daha karmaşık olan dinsel devrim kalır. Çünkü Büyük III. Amenofis egemenliği döneminde öncelikle, Güneş tanrı RA yada RE kültünün yayılması fikri , sonra, bu panteonun birleştirici basitleştirilmesi zaten kendini dayatmıştır.  Güneş İlahilerinden  ( akhenaton) önce çok değişik öğelerden oluşan kutsal varlık Amon-Ra-Horakhte-Atum ‘un tek tanrı olduğu vurgulanmıştır. IV Amenofisin peygamberce sezisini bir kenara koyabiliriz.

Elimizde gizemli firavunumuzla ilgili önceki tek tanrıcılık eğilimi kalır. Çok daha önceleri , Erman ve Ranke şöyle yazar ,   ” Çok eski dönemlerde Delta’daki Dedu şehrinde bulunan Osiris kültü bütün Mısır’ı fethedince Menfis’ ten Ptah ve Sokaris ve Abidos’tan Khenti Amentiu gibi tamamen yabancı tanrılar Osiris haline gelmişlerdir.  ” Oysa bu birleştirme Mısır birliğinin inşaası ile açıklanabilirdi ;  ” Bütün nomoslardan (iller) Mısırlı köylüler homojen bir halka ait olduklarının farkına vardıkça ve uzunlamasına genişleyen bu ülkenin çeşitli bölümleri arasında ilişkiler geliştikçe tanrılara tapınma da bütünlük kazanacaktır. ”

Osiris ve Atum

Yani bu birlik ulusal birlik üzerine inşaa edilmiştir. dahası bu ulusal bilinçte politikaya tabidir. Panteonun birleşme eğilimi XVIII hanedan koşullarında ortaya çıkıyorsa bunun nedeni bu hanedanın Mısır ‘ın büyüklüğüne özellikle katkıda bulunmasıdır. Kurucusu I. Ahmosis , Hiksosluları deltanın kuzeydoğusunda ilk ezen kimsedir, önce avaris’i ele geçirmiş onları Filistine kadar kovalamıştır.Filistinin kuşatmasının ardından Hiksosların güçlü kalesi Sharuhen’i ele geçirmiştir. Aynı Kral daha sonra , Nübye’deki iktidarına karşı çıkan komplolarla uğraşmıştır. Eserleri Amenofislerin birincisine kadar devam etmiştir.

I. Ahmosis

Bunlar Libya ve Nübye’deki savşlar sonucunda Mısır sınırına kadar gerilemiş, özellikle güneyde üçüncü büyük çağlayana kadar. Nil vadisi , nil kaynaklarına kadar denetim altına alındı.  Dahası , ardılı  I. Tutmosis imparatorluğu Fırat’a kadar genişletti.  Öldüğünde ülkesi için çok iş yapmıştı : Ünlü Krallar vadisine gömülen ilk kişi odur.

Krallar Vadisi

II ve III Tutmosis, II Amenofis ‘in IV Tutmosis ‘in ardından III Amenofis hükümranlıklarından sonra Mısır Antik dünyada kıyaslanamaz güçle parlamıştır. Günümüzdede hayran olunan Luksor ve Teb tapınakları , Karnak’taki çok büyük düzenlemeler gibi önemli çalışmalar dolaylı olarak desteklenmiştir. Böylece XVIII hanedanlığın bütün firavunları kendi tarzlarında , sadece tanrı-krallar değil – çünkü tanrısallık krallıkla iç içerdir,  güneş-krallar oldukları kabul edilir. Din devlet diinidir ve firavunların tanrısal statülerini yüceltecektir, diğer tanrılar RA ile özdeşleşecektir.

IV Amenofis yani Akhenaton’un güzel bir mirası vardır. Kendisi bu tanrının geleneksel tapınmasına değil , onun adının dile getirilişinin arkaik bir biçimine adamış :  ” Dinsel dille kullanımına asla girmemiş ” terim olan Aton.

Yani medyatik efsanenin aksine Akhenaton, çağdaş dilde güneş tanrısı RA’ nın tözlük-ötesiliğiyle özdeşleşmeye asla girmemiştir. Tersine güneş kursunun putatapar tarzdaki bir gerilemesidir. Britannica ‘da yeni hareketin eski harekete sıkı sıkıya bağlı olduğunu yazar. Akhenaton’un farkı arkaik esinli bir tepkidir.  Dayattığı şey , Mısır panteonunun aşkın tanrısallığının simgesi – Mısır dininin tek tanrılığa yönelimini o dönemde kullanmış olan simge değil , tersine somut görünümlü Güneşe tapınmadır.

Bu tuhaflığın tektanrıcı yorumlarının baz noktası Güneş kursunu ” bir tanrıdır ki dışında hiç birşey yoktur ” olarak görmesine dayanır ve tarihsel bir çarpıtmayapılır. Bu görünüşte tek tanrıcıcı bir devrim olarak görülebilir , çünkü Mısır panteonunun yıkılması anlamı taşır , fakat Judaize edilmiş batı tipi düşüncenin alt yapısını  asla oluşturmaz. Çünkü Akhenaton Güneş biçimini alan bir tanrıya değil ,  Güneş_Tanrı’ ya , yanlızca ona tapmayı emretmiştir. Dünyanın içerdiği tüm sır , gündüz yıldızına indirgenmiştir ve bunun sonradan yaratılmış batı felsefelerinin  felsefelerinin kavrayamamış olması ya epistomoloji eksikliğinden yada kasıtlı çarpıtmalardandır.

Mısırlılar için tek bir hakikatin maddeleşmesinden başka bir şey değildir. Bundan çıkan sonuç , tanrısal gerçekliği yansıtan firavunun gücünün yaşamın her alanını kapsadığıdır. Akhenaton’la birlikte firavun yalnızca Güneş – Tanrı olduğunda, bu sınırlama , firavunu , tanrısallığın tezahürlerinden ve yaşamın mucizelerinden dışlar.  Bu nokta önemlidir, çünkü Mısır tanrıları kavranamayan ve bilinemeyen tanrısallığın metaforlarıdır ve her yerde her zaman hazırdır. Örneğin Osiris miti, ölen ve isis ile  Nephtys’in ilgisi sayesinde yeniden doğan bu tanrı, bitkiler, Nil’in taşması yada yaşam ve ölüm gibi bütün döngüsel olayları açıklamanın bir biçimidir. Mısır dini hakkındaki kötü niyetli basitleştirmeler Mısır felsefi zekasına hakaret etmekten başka bir şey değildir.  Bir çok nesne tek bir gücün ortaya çıkış noktası olabilir. Bütün tanrısallığı kavramanın olanaksızlığıyla buna saygı göstermenin zorunluluğu arasında yer alan Mısır’ lı tanıyabileceği , korkabileceği ve aynı zamanda tanrısallığın tezahürlerine ibadet etmiştir.  Giden ve gelen olan ve ay tanrısı Khonsu’ya yol açan izci köpek-tanrı Upuanut’a , aslan-tanrıçalar Pakhet ve Sekhmet’e gibi.

Mısır Nil’den , Nil ‘de Afrikadan doğmuştur.  Mısır ‘ın uygarlığı gibi dinininde Afrikadan etkilendiği yadsınamaz.  Afrikanın geri kalanında olduğu gibi kutsallık duygusu doğaldır.  Mısır’a göre tanrısallık yaşama içkindir ve bütün biçimleriyle yaşam tanrısallıktır. Mısır dilindeki neter sözcüğü hem tanrı hem de canlanma anlamına gelir. Tanrısallık hiç durmadan yenilenen bir şeydir. Antik Mısır’ı anlamak isteyen biri için bu temel kavramdır.

Bu kavram erken dönem Batılı Mısır uzamanlarının kavraması zor olan bir düşünce yapısıydı, bunlar vahiyli bir din olmasınıda güçlükle kavramışlardır.  Tanrının soy kütüğü uzun süre tartışma konusu olmuştur.   Bunların totemlermi yoksa fetişlermi olduğu S. Morenz’ e kadar tartışılagelmiş ve Judaize düşünce tarafından üzerinde oldukça dezanformasyonlar yapılarak batı eğitim sitemine alınmış ve etkileri hala devam etmektedir.  Mısır tanrılarının Tinit Hanedanlığı döneminde  ;  İÖ 3150 doğru ;  ortaya çıktığı varsayılmaktadır. hayvan başlı tanrılar , Horus’ un öncüsü olan şahin başlı , Hathor ‘u duyuran inek başlı tanrılar daha o dönemde görülmekteydi , fil başlılarda vardır fakat daha sonra panteon içinde görünmez. Bu tanrılar doğadan kültüre geçişe tanıklık eder.

Mısır’lı tanrılara bu hayvan başlarıyla niteleyen bireyselliklerini koruyarak bir değişim alanı yükler. Bu alan içinde aynı tanrı kimi zaman eril kimi zaman dişil olur ve sık sık rol değiştirir. Amon kimi zaman anne olur ve dünyanın yaratıcısı tanrıça Neith kadın gibi davranan bir erkek ve erkek gibi davranan bir kadındır.  Çiftcinsiyetçilik yaratılmamış olan erildişilin ifadesidir.  Bu anlamda  Çok Tanrıcılık insanın küçümseyeceği bir ifadeden öte , yeryüzünü tanımadaki olanaksızlığının bir ifadesidir. Böylece Akhenaton , devrimci bir nitelik taşır. Çünkü büyük bir kendini beğenmişlikle sadece entellektüel olmanın ötesinde kişisel hanedanlıkla ilintili olduğunu görmek çok önemlidir. Çünkü firavun tanrısal kökenden geldiğinden Akhenaton, Güneş – Tanrı’yla özdeşleşir.

Akhenaton , firavunun iki babalığı arasındaki gerilime de son verdiği varsayılabilir ;  Güneş teoloji‘ sine göre gerçekte RA ‘ nın oğlu , fakat Osiris’ in temsil ettiği önceki ölmüş kralın yerine geçtiği için aynı zamanda Horus’ tur.   Böylece Akhenaton güneşin tek cisimleşmişi olur. Bu kuşkuludur., çünkü bir yandan Kraliyet ideolojisinde , eski ve orta imparatorluğun güneş teolojisi, Osiris soyundan geldiği iddiasıyla, bir yana atılmadıysa da adım adım egemenlik altına alınmıştır.   Diğer yandan Ra’ nın oğlundan başka biri değildir.Fakat bilinemez olan Ra’nın kendisi hiç değildir.

Tek tanrıcılığın Musa tarafından ödünç alınmasına gelince , tehlikeli spekülasyonların zevkine cevap vermekten öteye gidemez.  Özellikle Freud teorisi doğrudan Siyonizme hizmet etmek için hazırlanmış oldukça temelsiz ve somut kanıttan ve tarihsel çarpıtmaları beraberinde getirir. Spekülasyonlar üzerine teoriler yazılmış ve Yahudi inancına temel oluşturulmuş ve günümüze değil gerçekmiş gibi insanoğluna aktarılmıştır.

Akhenaton , Tek Tanrıyı yaratmadığı gibi bizim şeytan ‘ ımızıda yaratmamıştır.  Şeytan ‘ın Mısır dinindeki öncülleri itibariyle bilmek önemlidir. Mısır Dini yaklaşık 3,000 yıl ayakta kalmış , doğma içermeyip bir yorum sistematiği içerdiğinden bir çok kozmik dönüşüme uğramıştır.

Uzun süre Mısır’ın iki esas tanrısı olduğu öğrenilmiştir. Biri yukarı mısır’ ın efendisi Horus diğeri aşağı Mısır ‘ın efendisi Seth . Her ikiside , Osirisle İsis’  in oğludur ve iktidar kavgasına tutuşacaklardır.  Seth , Horus ‘un mirasına karşı çıkarak babası Osiris’i öldürmüştür. Horus teke tek kavgada kardeşine meydan okudu , onu yendi ve birleşmiş ülkenin hükümranı oldu. Krallık iktidarının meşru aktarımını açıkladığı kabul edilen bu Mitte Horus iyi evlat , Seth ise kötü evlattır.Bir çok anlatıdada kötü karakterdir ve Kötülük Cininin habercisidir.

Horus

Fakat işin aslı daha karmaşıktır. Sadece Horus mitini çözmek bile önceki mitlerin çok iyi analiz edilmesine bağlıdır. Öncelikle Horus kültü tarih öncesi dönemde deltada başladı ve tüm mısıra yayıldı, sadece yukarı-mısır tanrısı olarak değerlendirmek bir hatadır. Seth ise yukarı mısır tanrısıdır ve Ombos şehrinde hüküm sürer. O dönemde iki tanrı barış içinde Kralın koruyucusu olarak  yaşarlar. V Hanedandan önce onların birlikte varlığını doğrulamak için her birine Mısırın bir bölümü verilmiştir.Ve bu kökenlerin tersine yapılmıştır.

Horus ve Seth

Daha sonra bu iki tanrı arasındaki karşıtlığın geç ortaya çıktığı söylenebilir, çünkü V Hanedanlığın sonuna doğru, yani İÖ 2245′ e doğru ölmüş bir Kral Osiris’ in kişiliğinde ve ardılı şayan Kral Horus kişiliğinde temsil edildi.  Ancak onsan sonra Horus , Osiris ile İsis ‘in oğlu oldu. Böylece Seth , Horus’ un rakibi düşmanı oldu.

Farklı bir deyişle görünürdeki İyi ve Kötü , Horus – Seth çatışması hanedanlık sorunlarının dinsel bir bağlamda aktarımıdır.  Mısır dininde Hristiyan anlamda ne iyi vardır nede kötü. Kötülük , iyilik olarak kabul edilen yaratılıştaki kaos’ un ortaya çıkmasıyla üretilmiştir. V. Hanedanlıktan sonra din tarafından betimlendiği biçimiyle kötülük politik Kral’ ın düşmanıdır , bütün monarşik devlet dinlerinin şemasıdır.

Mısır dini kozmos’ un yorumuna dayanan bir sistemdir ve yaratılışı korumayı hedefler.  Mısır tarihi boyunca Roma işgaline kadar mitler, kuzey ve güneyde sürekli değişecek , yabancı panteonları besleyecektir. Örneğin Seth asurlular tarafından benimsenecek Baal olarak karşımıza çıkacaktır. Horus ve Osiris mitleri bu değişimlerin canlı örnekleridir. Mısır dinine göre bu dünyada iyilik ve kötülük var olamazdı ve kaos ya da Kötülük raslantısaldır, çünkü denge onu kendi alanlarına itiyordu ve itaat edebilirdi.  Yeni imparatorluk dönemine kadar yöneten sistemden başka etik bir sistem olmadı ve bu sistemin temel ilkesi uyumu sağlamak ve güce başvurmayı engellemektir. Sadece yeni imparatorluk döneminde din, ahlaki duygu ile din arasında bir ilişki kurarak tanrılardan duyulan korkunun inançlı kişiyi erdemli kılacağını öne sürdü.

Mısır kozmogonisinde yaratılış , Kaos ‘un hassas bir anıdır ve kendi içinde hiçbir iyi ya da kötü ilke içermez. Etik , bir kez daha , insan toplumunun bir özelliğidir, yani dünyevidir.  Mısır toplumunun temel yasakları , bizim anladığımız anlamda metafizik bir iyilik ilkesi dayatmaktan değil , yaşam kaynağı olan yaratılışın sürmesini güvenceye almaktan ibarettir. Yeryüzündeki iyilik ve kötülük Kaos ile yaratılış düzeni arasındaki mücadelenin yansılarıdır ve krallık iktidarı bu mücadelenin hakemidir. Dünyevi iktidar tarafından cezalandırılan insani ihlaller , Kaos ‘ un içini dolduracağı bir boşluk yaratan ihlallerdir. Fakat sondan önce , yaratılış art arda gelen başlangıcından başka bir şey değildir. Her akşam , gün batımında gökkubbe tarafından batıda yutulan tanrıça Nut , ertesi gün , gökyüzünde yükselmek için kalçalarını ayırarak yeniden çıkar.

Nut

Mısırlıya göre dünya , yıldızları ve yaratılışıyla birlikte yok olacaktır. Antik Mısır eskatolojisini , yani sona ilişkin kendi bakış açısını içerir. Yunanlılar zamanın  sona ererek yeni bir altın çağ başlayacağını mısırdan ithal etmişlerdir.  Mısır dininde ezeli bir şeytan ve lanetli bedenlerin ruhlarının Nihai yargıdan sonra sonsuza dek  işkenceye maruz kalacağı fikri bilinmemektedir. Bununla ilgili yapılan her türlü yorum ve düşünce spekülasyondan ibarettir. Herşeyin kaçınılmaz ölümü ve başlangıçtaki Kaos2a geri dönüş fikriyle biçimlenmiş mısır uygarlığı kendisini, din dahil, insan toplumunun bir yansıması olarak görür.

Mısır dini , yunanla birlikte , insan varlığını ve yaratılışı karşıt güçlerle uyum içerisinde tutmayı hedefleyen son büyük dindir. Dolayısıyla şetan fikri yoktur. Tanrıların bile öldüğü bir uygarlıkta, sonsuz lanetleme düşünülemez.

Talmud

Yayınlandı: 29/06/2015 / Sıradışı

Yahudilere göre Sina dağında Tevrat’ın yanısıra Musa’ya verilmiş olan birde sözlü vahiy vardır. Yazılı kutsal kitap bu sözlü vahiyden tek kelime söz etmesede modern yahudi peygamberleri bunun böyle olduğunda ısrarcıdırlar. Yahudi din adamları kutsal kitabın bahsetmedi bu sözlü vahiyleri kitap halinde toplamışlar ve Tevratın yanında 14 ciltlik Talmud adında yeni bir öğretiyede sahip olmuşlardır. Yahudilere göre Tevrat ve Talmud birbirinden ayrılamaz. Hatta bazı görüşlerde Tevrattan önce gelir. Bu konuda söylenenlere göre Tevrat (Yazılı Torah) , Talmud (Sözlü Torah) yani kanunların nasıl uygulanacağının sözlü ifadesidir. Torah (Tora) günümüzde yahudilerin Tevrat yerine kullandıkları isimdir, çünkü bir adıda Yeni Ahit olan Eski Ahit kelimesini kullanmak istemezler, Tora’nın Türkçe karşılığı Töre’nin karşılığı olduğu söylense de anlamı farklıdır .

255

Torah olarak yazılan bu sözcüğün sonundaki h harfi arapçada olduğu gibi illetli harflerden olup okunurken düşer ve Tora olur. Tora yani Tur , semitik dillerde Boğa anlamına gelir, örneğin sina yarımadasının en büyük liman şehri El Tur, hem boğa hemde Boğa El’in şehri anlamındadır. zaten dünya dillerinede burdan yayılmıştır, Latin dilinde Toro, boğa demektir. Boğa yani Tora’da kenanlıların en büyük tanrısı  “El” ‘in sembolüdür. Bu ismi kullanma konusunda oldukça ısrarlıdırlar.

 

 

crop

Töre bir toplumda çeşitli konularda izlenilen yolların ,adetlerin ve ahlak anlayışının tümünü ifade eder. Gele- nek zaman zaman Töre ile karıştırılsada anane olarak bilinen gelenek Töreden farklı olarak geçmiş çağların kural ve uygulamalarının kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır ve batı dillerindeki karşılığı Tradisyondur. Töre’de ahlaki kavramlar gelenekte yaşamın her alanı söz konusudur. Bütün bu kavramların günümüz karşılığı ise Hukuk’tur.

Yazılı kutsal kitapta hiç söz edilmemsine karşın Yahudilerin sözlü Tora dedikleri Talmud için bir tür Yazılı Tora tefsiri diyebiliriz.Buna göre Eski Ahitteki hükümler geneldir, mesela Cumartesi çalışmayacaksın hükmü genel bir hükümdür, uygulamada bunun nasıl olacağını ise Talmud açıklar.

Bu konuda sözlü olduğu söylenen Talmud süreç içerisinde Tevrat gibi yazıya geçirildi ve buna Mişna dendi. Daha sonra yahudi ilahiyatçılar Mişna üzerinde çalışmalar yaparak Talmud’u ortaya çıkardılar. Bugün M.S 4 ve 5 yy ait olan Kudüs ve Babil Talmud’u olarak bilinen iki farklı Talmud vardır. Musaya verildiği söylenen kitaptan 2,000 yıl sonra yazıya geçirilmesi demektir. Kelime olarak Mişna Tekrar, Talmud ise Talim demektir.  Talmud’un ana fikri yahudilerin üstün ırk olduğu üzerine kuruludur. Musaya verilen 10 emir dahi sadece Yahudilere verilmiştir. Talmud Baba Bathra 54 kısmında ;

” Gayri Yahudi’nin sahip olduğu mal,çölde ayağınızın altındaki sahipsiz araziye benzer, kim evvel alırsa onun olur. ” 

Yine Talmud’un Hoşem Hamişpat, Yoreh Deah, Sultan Arah kısımlarından ;

–  Yahudi olmayanlarının kanını akıtmak Yahveye kurban takdim etmektir.

–  Yahudilik maksat ve gayesi için işlenen bütün günahlar, gizli olmak şartı ile mübahtır.

–  Yalnız yahudi olanlara insan gözüyle bakılır. Yahudi olmayanlar birer hayvandır.

–  Hırsızlık etmeyiniz emri sadece Yahudiler içindir.Diğer milletlerin canları ve malları helaldir.

–  Yahudi olmayanların ırzı, namusu helaldir. Zina etmeyeceksin emri yahudiler içindir.

Bu gibi hükümlerin yanında ” Bir yahudi kızın bekareti iki yüz zuz değerindedir.Bu pazarlık edilerek düşürülebilir ” gibi hükümlerde olduğu için Talmud , Tevrat gibi herkese açık bir kitap değildir.

Eski Ahitte yer almayan Ahiretle ilgili oldukları sanılan inançlarda Tevratta değil Talmud’da bulunur. Buna göre yahudiler öldükleri zaman doğrudan cennete gidecekler ve orada sonsuza dek yaşayacaklardır. Çok günahkar olanları ise 12 ay cehennemde kalacaktır, bunun temel şartı ise sadece yahudilere karşı suç işlemiş olmaktır. Yahudi olmayan herkes ise putperesttir ve doğrudan cehenneme gidecektir. yahudi inancına göre Armageddon’dan sonrada hayat yine dünyada olacaktır. Bütün yahudiler dirilecek ve diriliş kudüs mezarlığından başlayacaktır, bu nedenle tüm yahudiler öldükten sonra buraya gömülmek ister ve ciddi bir sektör olmuştur. babil sürgününe kadar Tevratta ahiretle ilgili bir bilgi bulunmaz Tevrat sadece ölüp atalarına kavuştu yazar.

Talmud’ta diğer taraftan amerikan fantastik filmlerini aratmayacak hikayelerede rastlanır, hahamarın bazıları kadınları eşek yapar bunla pazara gider, ormanda yaşayan vahşi bir hayvan romaya 400 mil yaklaşınca kükreyipkent duvarlarını yıkar, Şimson yeni ölmüş bir eşeğin cene kemiği ile bin kişiyi öldürür , bu gibi saçmalıklar doludur.

 

 

Bir Kutsal Kitap : Eski Ahit

Yayınlandı: 10/05/2015 / Sıradışı

Tevrat olarakta bilinen kitaplar topluluğu Eski Ahit yazıya geçirilmeden önce sözlü bir halk geleneği olup oldukça uzun bir süre hafızalarda tutulduğu söylenir.  Yaklaşık olarak 1500 yıl süren bu rivayetlere yapılan düzenlemelerin, eklemelerin, çıkarmaların sebep olduğu karışıklıklar sebebiyle gerek şekil bakımından gerekse içerik bakımından nasıl ve ne kadarının değiştirilmiş olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.

hebrew-scroll-torah

Eski ahitle ilgili en klasik değiştirilme örneği ” On Emir” dir, Çıkış kitabında ve Tesniye kitabında birbirinden farklı olarak yer almaktadır. (1) Sekiz yüz yıl önce Tevratta mevcut olan 304 bin harf bugün 800 bine yükselmiştir.  Din ve Dil bilimciler Tevratın 4 ayrı metinden oluştuğunu söylerler, bunlar Yahvist metin, Tesniye metni , Elohist metin ve Din adamları metinleridir. Yahvist metin Tanrının isminin Yahve olarak tanımlandığı , Eloist metinler ise Tanrının isminin Elohim yani İlahlar olarak adlandırıldığı metinlerdir. Bu metinlerin tam olarak ne zaman yazıya geçirildiği din bilginleri arasında tartışmalı bir konu olsada Tevratın kendisine dayanarak büyük olasılıkla İ.Ö 350 yılları civarında kaleme alınmaya başlanmıştır. Kumran’da bulunan ve Eski Ahit dışında bırakılmış olan dinsel metinlerin İ.Ö 3 yy ile tarihlendirilmesi bunu desteklemektedir. Bugün elimizde bulunan Eski Ahit 4 ayrı ve farklı metnin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır, bunu Judeo_hristiyan din bilimcileri söylemektedir. Bu söylem bile Tevratın en az 4 farklı yazarın kaleminden çıktığının bir kanıtıdır, fakat hep görmeze gelinir. (2)

Sümerolog M.İlmiye Çığ bu konuda kutsal kitapların Babil sürgünü sonrasında yazıldığını , Peygamber Ezra ve arkadaşlarının ilk beş kitabı yazdığını söylemektedir.(3) Yahudi kaynakları ise bu kısmın Musa tarafından yazıldığını söyler. Bu konuda çalışma yapan bilim adamlarına göre Musa’nın yazması imkansızdır, Musa’nın yaşadığını iddia ettikleri dönemde Yahudilere ait bir yazı yoktur, ilgili tarihte Mısır hiyeroglif yazısı kullanıldığını düşünsek bile bu bile şüphelidir. Ahitte bildirilen zamanda Mısır Hiyeroglif yazısı esas itibarıyla resim yazısıdır ve bu tür edebi metinlerin yazılma imkanı yoktur. Yazıldığını düşünecek olsak bile bu 250 kitap sayfası demektir, bir veya bir kaç gecede 250 taş levhaya kazımak ve bunu taşımanın imkanı yoktur. Reformist Yahudiler bundan dolayı Musa’ya sadece On Emrin verildiğini söylerler .

Silver Torah pointer lying on a jewish prayer book

 

California Üniversitesinden Prof.Elliot Friedmann “Tevrat’ı Kim Yazdı” isimli kitabında beş ayrı haham tarafından yazılıp Musaya indirilen Tevrat’ın asıl nüshaları ile ilgisi olmadığını bugünkü Tevratın Azra adındaki hahamın bunları tek tek toplayarak Eski Ahit’in asıl nüshaları olduğu gerekçesiyle çoğalttığını söyler . Freidmann’a göre Tevrat aynı olayın farklı kaynaklardan anlatıldığı dört ayrı kaynağa sahiptir, İncil’de Matta, Markos, Luka,Yuhanna kaynaklarının ayrı ayrı kitaplaşmasına karşın Tevrat beş kitabın birleşmesinden oluşmustur. 16 yy. yaşayan ünlü Yahudi Filozof Spinoza’da Tevratın Babil dönüşünden en az yüzyıl sonra yazılmış olduğunu belirtir.

Spinoza Baruch

 Baruch Spinoza (1632-1677)

   Eski Ahit’in bahsi geçen beş kitabı Yaratılış ve Tufan konularından sonra Abraham ve Sülalesinin hayat hikayesini, Mısır’dan Çıkış , Çölde dolaşma, Musa kanunları ve ölümünü kapsar. BU beş kitaptan sonra gelen diğer bölümler Musa’dan sonra kitaba eklenmiştir. Örneğin Musa’dan sonra Eski Ahit’e  “Yeşu’nun Kitabı” daha sonra “Samuel’in kitabı” eklenmiştir. Bu eklemeler sonucunda 39 kitap ya da bölümden oluşan bir Tevrat ortaya çıkmıştır. Aslında 45 tanedir fakat sonradan 6 tanesi uyduruk olduğu için kitaptan çıkarılmıştır. Bu nedenden dolayı yazımı en uzun süren kitaptır. Sümerlerde tarih yazıcılığı olmadığı için bunu Hititlerden almış oldukları söylenir, fakat bunun doğru olması için Yahudilerinde bir tarih yazmış olmları gerekmektedir fakat Tevrat tarihsel olarak asla doğrulanamaz. Şu şundan doğdu, o bunun oğluydu gibi ifadelerin ötesine geçilmez. Zaten amacıda Yahudiliğe tarih olmak değil öğrenmiş oldukları Mezapotamya  Efsaneleri ile Yahudiliği ve Yahudileri yüceltmeye çalışan bu amaçla İsra-ellilerin diğer halkları nasıl katlettiğini anlatan soykırım hikayeleri ile insanoğlunu Yahudiler ve Ağaçtan inenler olarak ikiye ayıran üstüne üstlük sağdan soldan çalmış oldukları hikayelerle karman çorman bir kitap toplamıdır. Buna bir tarih dense bile hiçbir tarihi kayıtla doğrulanamaz. Bütünüyle hayali bir dünya varsayımından , hayali bir Babil sürgününe kadar olan bütün yahudi tarihi için Tevrat dışında bir başka kayıt sadece Mısır Firavunu Merneptah’ın diktirdiği zafer anıtında bulunduğu propandası yapılmıştır. 1895 yılında Etienne Drioton tarafından yapılan çeviriye göre “İsrail tükendi, tahılı kalmadı ” ifadesi vardır. Bazılarına göre ise “İsrail tükendi, tohumu kalmadı” şeklindedir. Ancak bu yazılanda da bir gariplik vardır. Ramses’in evlatlığı olan Merneptah İ.Ö 1237-1224 yılları arasında sadece 10 yıl hükümdarlık sürmüş , bu tarihlerde ve daha sonraları İsrail adında bir devlet olmadığını biliyoruz, bu durumda Merneptah israil devleti kurulmadan iki yüzyıl önce İsrailden söz ediyor demektir.

5000

 

Bu konudaki ikinci gariplik ise Menephart’ın İsrail halkını bütünüyle ortadan kaldırdığının yazılı olmasıdır, yani yazılı tarih boyunca İsrailin varlığından söz eden ilk kaynaktır ve onu tümden yok ettiğini söylemektedir. Bu anıtın Merneptah sefere çıkmadan önce hazırlandığı yolundaki söylentileri de buna ekleyecek olursak bu tanıklığa şüpheyle bakmakta fayda vardır, çünkü Bilim Oligarşisi Din olişgarşisi ile paralel çalışmaktadır, özellikle Mısır Arkeolojisi konusunda. Tüm bu kuşkuların eşliğinde yapılan bir dizi araştırma sonucunda ise bu tercümeye İsrail isminin özellikle birileri tarafından sokulduğu kanıtlanmıştır.

Bunun dışında Süleymanın Kralığının 5. yılında Mısır Kralı Şişak’ın İsrail’den vergi aldığı söylenir bazı tarihçiler tarafından bununda 22. Sülaleden Kral Şeşank olduğu sanılmaktadır. Bu Tevrat kayıtlı bir iddianın bazı tarihçiler tarafından tekrarıdır. Aynı tarihçiler Mısır tarihinde 5 tane Kral Şeşank olduğunu görmeze gelirler.

Tüm Eski Ahit tarihi boyunca İsrailliler diye bir kavmin ve daha sonra bir devletin var olduğunu sözü edilen devletin komşuları bilmez. Eski Ahit metinlerinin tamamlanarak resmen kabul ve ilan edilmesinin ise M.S 90 ‘lı yıllar olduğu yazılır çizilir her yerde. O yıllarda toplanan bir Yahudi meclisi (Jamnia Sinodu) elde bulunan bir çok nüsha arasında seçim yaparak 39 kitaptan oluşan bir derleme yapılıp ilan edildiği söylenmiştir.(4)  Üstelik M.Ö 3 yy. Yunancaya çevrildiği söylenen Septuagint’in çevirisinde 6 kitap uydurma bulunarak Çıkarılmıştır. Hristiyanlar bu meclisin sadece kağıt üzerinde olduğunu yazmasalardı bu tarih doğru kabul edilebilirdi. Bu tarih Musa’dan 1500 yıl sonrasıdır.

cha131005.1L

Günümüzde Tevrat’ın üç nüshası bulunur. Bunlardan biri Yahudiler ve Protestanlar tarafından kabul edilen İbranice nüsha, diğeri  Katolik ve Ortodoksların kabul ettiği Yunanca nüsha üçüncüsü ise Samirilerce kabul edilen Samiri dilince yazılmış olan nüshadır. Bu üç nüshanın içerikleri arasında ciddi çelişkiler mevcuttur. Bunlar o kadar ciddi çelişkilerdir ki Samiriye Tevratı ile Yahudi Tevratı arasında 6,000 civarında farklılık vardır. Üstelik Samiriler Tevratın sadece ilk 5 kitabını kabul ederler ve sonradan eklenenleri uydurma kabul ederler. Diğer taraftan İ.Ö 3 yy. Yunancaya çevrilen Septuaginta ismini aldığı söylenen Katolik Hristiyanlarının kullandığı Tevrat ile Samiri Tevrat’ı birbirleriyle daha fazla uyuşmaktadır.

180

Eski Ahit’in en büyük ve en eski nüshası ” Doğu Nüshası ” olarak bilinip İngiliz müzesinde 4445 numara ile kayıtlıdır ve M.S. 820-850 yılları arasında yazılmıştır. Onu M.S. 916 tarihli St. Petersburg nüshası izler. Üstelik her iki nüshada orjinal değildir. Bunlardan daha sonrasına ait olan el yazmalarından Leningrad Kodeksi M.S 10008 yılına aittir. Aleppo Kodeksi M.S. 900 sonrasına aittir, Ruchelin Kodeksi M.S. 1105 tarihine aittir. Tevratın İbranice standart yazılımı en son olarak Aaoran Aşer tarafından M.S. X. yy. gerçekleştirilmiştir. Bu Kuran’dan 300 yıl sonra demektir.

———————————————

(1). Çıkış, 1:21 , Tesniye 1:30

(2).Bilinen ilk itiraz 11.yy Isaac Inn Yashush, Yaratılış 36’daki Edom Krallarının Musa öldükten sonra bilinmeyen kişilerce eklenildiğidir. 15 yy. Rahip Tastarus, bazı bölümlerin kahinlerden biri tarafından yazıldığını , Musa tarafından yazılmadığını öne sürmüştür. 16. yy Andreas van Maes Musanın yazıklarına ilaveler olduğunu söylemiştir,17 yy. Thomas Hobbes Musanın yazıklarıyla ilgili çelişen kısımların kolleksiyonunu hazırlamıştır.  Bu tür analizler günümüze kadar sürekli devam etmiş ve edecek gibidir.

(3).Tevrattaki Ezra hikayesine dayanır fakat Babil sürgünü bir masaldır.

(4).Jamnia Sinodu ile ilgili yapılan araştırmalarda sadece bir teori olduğu ortaya çıkmıştır.

Zodyak

Yayınlandı: 30/04/2015 / Sıradışı

İnsanoğlunu gerçekler ilgilendirmez onlar sadece kandırılma peşindedir.Günümüzde adına Astroloji denilen ama gerçekte falcılığın “loji” eki almış olan bu yeni çağ müneccimliği modern insan için bin bir türlü masallar üreterek güzel bir kazanç kapısı açmıştır . Bu meslek erbabı konuya bilimsel bir hava katmak için yükselen burç, alçalan burç gibi yeni kavramlarda ekleyerek müridlerinin gözünde ulaşılmaz bir noktaya çıkmışlardır.  Burç denilen ayrım ; sabah gün dönümünde Güneşin arka fonunda görülen yıldızlar olup , insanoğlunun hayal gücü ile  yay,oğlak, başak, boğa gibi çeşitli sekillere benzetilerek gökyüzü 12 adet Burca bölünmüştür.

burclar-1

Ellerinde her hangi bir takvim bulunmayan eski insanlar Koç burcunu yılın başlangıcı olarak kabul etmişler ve böylece 21 Mart , İlkbahar Ekinoksunun ilk günü yılın birinci günü olmuştur. Bunun nedeni ise Kış mevsiminden çıkılarak yeni bir hayatın başlamasıdır, Türkler’de bunu binlerce yıldır Navruz bayramı olarak kutlamaktadır. Eski insanın icat etmiş olduğu bu dönemsel takvimler birer tarım takvimidir. Koç Burcu tohum atma, Aslan burcu hasat zamanıdır, Eski Yunancadan gelen Zodyak kelimesinin anlamıda burdan gelir ,  “Yaşam Döngüsü” . Bazı kaynaklarda Eski Mısırlılar, bazı kaynaklarda İznikli Hipparkos Burçları betimleyerek insan yazgısı üzerine et6kisi olduğunu ilan etmiş o günden bu yana bu sözde bilim özde falcılık hayatımızın bir parçası olmuştur.  İlan edilen sistemde 12 burç etrafında karmaşık bir inanç sistemi oluşturulmuş , Tanrısal bağlantılar , kehanetler birbirini izlemiştir.

education_wheel

Dünyanın kendi ekseni etrasında dönmesi esnasında Presesyon adı verilen bir yalpalanma hareketi vardır. Bunun sebebi yerkürenin tam bir küre olmamasından kaynaklıdır. Bu presesyon hareketi Kuzey kutbuna diktiğimiz bir çubuğun farklı zamanlarda farklı yönleri göstermesine sebep olur. Örneklemek gerekirse MÖ 3000 yılındaki kutup yıldızı , bugün bilinen Kutup Yıldızı Polaris değil Draconis takım yıldızının en parlak yıldızı Thuban’dır, bundan 10,000 yıl sonrada Vega olacaktır. Eksenlerde yaşanan bu ortalama 5 derecelik presesyon arka fonda bulunan yıldızların her 2,148 yılda bir değişmesine sebep olur , yani Güneşin bir Burçtan diğerine geçmesi 2148 yıldır bunun bir sonucu olarakta ekinoksta kaymaktadır. Bu da yaklaşık 26,000 yıllık daha uzun bir takvim demektir., üstelik yönüde farklıdır. Yıllık takvimde Günes’in dönüşü balık-koç-boğa yönünde dönerken presesyon kaymasında bu dönüş boğa-koç-balık yönünde olur.  Üstelik bu kadarlada sınırlı değildir, Güneş’in yılın belirli zamanlarında çakıştığı takımyıldızlarının yeride zaman içerisinde değişmektedir. Yani güneş doğarken arka fonda görülen yıldızlar sabit değildir,saniyede birkaç yüz kilometre yol katederler. Astronomlar buna “ öz hareket “ derler.

Presesyon-Axis24

Hatalar bununlada bitmez, Astronomi bilimine göre Gökyüzü tam 88 takım yıldızına bölünmüş- ken  Astroloji bunun 12 tanesini görür ve kalan 76 Burçtan  haberi bile yoktur . Sonunda ” loji” eki olan ama gerçekte üfürükçülükten baka bir sey olmayan inanç sistemi 4,000 yıl önce İznikte icad edildiğinden bu yana hiç bir değişikliğe uğramamış bunun sonucunda müneccimler tarafından KOÇ burcu hala 21 Mart ile 20 Nisan arasında tanımlanırken günümüzde 19 Nisan ile 13 Mayıs aralığına kaymıştır. Buna göre ünlü üfürükçünün size Koç burcundansınız dediğinde aslında Boğa Burcunda doğmuşsunuzdur. Buna göre size kader tayin ederler.